
Şimdi size: “seksenlerde ya da doksanlarda çocuk olmak” desem, hemen şu anda hayatımızı etkisi altına almış sosyal medya kavramının yokluğu üzerinden kıyas yapardınız değil mi?
Seksenlerde ya da doksanlarda çocuk olmak.
Şöyle düşünün; Facebook, X, YouTube ve Instagram yok. Hatta Google bile çok küçük bir kitle tarafından bilinen yeni bir oluşumdu.
Çocukluğunun büyük bir kısmını doksanlarda geçirmiş biri olarak, internet kavramının gelişmesine tanık olurken, sokakta oyun oynamanın da ayrıcalığını yaşadım.
Sokak oyunları, yaratıcılığımızı geliştirdiğimiz harika bir deneyim fırsatı sunuyordu bize.
Şu anda milyonlarca çocuk, hikâyesi başkaları tarafından yazılmış dijital dünyaya ait oyunlar oynuyorlar.
Bizim çocukluğumuzda ise oyunların hikâyesini biz yazıp biz oynuyorduk.
Yani sokaklarda oyunların kahramanı bizdik.
Bayramlarda el öperek ya da eve getirdiğimiz başarı belgeleri karşılığında topladığımız harçlıklarımızla, kendimize hediye almanın hayalini kurardık.
Bu hayallerimizi çoğu zaman bisiklet, bebek ya da uzaktan kumandalı araba süslerdi.
Sanırım mutluluk beklentimiz bir daha hiç bu kadar az olmadı.
“Halkla İlişkilerin Babası” olarak bilinen Edward Bernays’in ABD’de başlatarak tüm dünyaya yaydığı “tüketim toplumu” kavramı, bugün çocukluğunu yaşayan bireylerin de dünya görüşünü değiştirdi. İhtiyacımız olmadığı halde bir ürün ya da hizmeti satın alma alışkanlığımız, bugün “hızlı tüketim çılgınlığı” dediğimiz sürece evrildi.
Amacım “gariban edebiyatı” yapmak değil.
Bayramlıklarını yatağının baş ucuna koyarak uyuyan bireylerin çocukları, kendilerine alınan yeni kıyafetleri uzun süre giymekten imtina ederken, kendisinden birkaç yaş büyük kardeşten kalma bir kıyafeti giymesi söz konusu bile değil. Amacım burada “gariban edebiyatı” yapmak değil.
Sadece elimizdekilerin kıymetini bilmenin önemini her geçen gün kaybederken, gelişim aşamasındaki çocuklarımıza, gelecekte çok büyük zararlar verecek bir alışkanlık bıraktığımızı anlatmaya çalışıyorum.
Uzun yıllardır çeşitli hedef kitleler için reklam kampanyaları hazırlıyorum.
Sektörün içinde spesifik bir detay olmadığı sürece çocuklar hedef kitle değildir.
Ama şu anda çocuklar geleceği isteyen birçok markanın ulaşabileceği bir hedef kitle durumuna geldiler.
Bu da tüketim toplumunda artık çocukların da alışverişlerde kendi markalarını seçebilecekleri anlamını taşıyor.
Şöyle düşünün: seksenlerde ya da doksanlarda canımız çikolata istediğinde büyüklerimizden aldığımız harçlıkla bakkala gider, elimizdeki paraya göre çikolata alırdık.
Bugünün çocukları ise mobil alışveriş uygulamaları üzerinden kendilerine favori abur cubur listeleri yapıyor ve anne babalarının belirledikleri limitlerle abur cubur siparişi veriyorlar.
Teknoloji, çocukluk ve abur cubur ilişkisi “Anneciğim para verir misin çikolata alacağım”dan, “Anneciğim sepetimi onaylar mısın?” sorusuna evrildi.
Sahip olduklarımızın kıymetini bilmemiz ve çocuklarımızı bu değerle büyütmemiz dileğiyle…
Comments