top of page

Sen benim kim olduğumu biliyor musun?

Yazarın fotoğrafı: Hakan ÇetinbaşHakan Çetinbaş
Dijital çağda bireyler ne kadar özel? Kişisel verileriniz nasıl takip ediliyor, kim olduğunuzu gerçekten kim biliyor?
Bize de mi iskender?

Başlıktaki söylem size siyasi ve devlet kademesinde tanıdığı olan kişinin tehdit cümlesini hatırlatıyor değil mi? Ama merak etmeyin, hayatımızın “her kademesine” girmiş olan siyasetin bu yazıyı kirletmesine izin vermeyeceğim.


“Ayrıcalıklı hissetmek” duygusunu sürü lideri olmak isteyen hayvanlar ve kitleleri yönetmek isteyen insanlarla evrimsel süreçte de görüyoruz.


Müşteriye kendini özel ve ayrıcalıklı hissettirmek.


İnsan, ayrıcalıklı hissetme ihtiyacını hizmet aldığı marka ve ürün tarafına da taşımış. Bu ihtiyacı çok önceden fark eden marka temsilcileri, iletişim planlarını bu duygunun pekişmesi üzerine kurgulamışlar ve karşımıza hepimizin aşina olduğu o PR (Halkla İlişkiler) kurgusu çıkmış: Müşteriye kendini özel ve ayrıcalıklı hissettirmek.


Sizleri özel kılma ve ayrıcalıklı hissettirmek isteyen markalar, “özel müşterimizsiniz” kılıfıyla sizi gizemli bir kapıdan geçiriyor, o kapının ismi: “Web 3.0”.


Web 3.0’ı daha önce hiç duydunuz mu bilmiyorum ama siz de: “abi kesin bizi dinliyorlar, bu benim sevdiğim şeyleri nereden biliyor, arkadaşıma bir şey yazdım reklamı çıktı” vb. cümleler kuruyorsanız bunun sebeplerinden biri de Web 3.0’dır.


Hepimiz Big Data olarak isimlendirdiğimiz Büyük Patron için yıllardır bedavaya çalışıyoruz.

Her gün milyarlarca insan internette dijital iz bırakıyor. Aradıklarıyla, yükledikleriyle, izledikleriyle, okuduklarıyla ve bulamadıklarıyla. Hepimiz Big Data olarak isimlendirdiğimiz Büyük Patron için yıllardır bedavaya çalışıyoruz.


Yıllardır verdiğimiz bu emeğin karşılığında; neyi sevdiğimizi ya da seveceğimizi bizden iyi bilen, sen bunu sevdiysen bunu da seversin diye ahkâm kesen ve sonucunda bizi bizden daha iyi tanıyan bir patrona sahip olduk. Bundan kurtulmak mümkün mü derseniz pek mümkün gözükmüyor. Çünkü her şeyi isteyerek yaptığımız sanal dünyada bıraktığımız her iz, bize yeni ürün ya da hizmet olarak geri dönüyor. Telefonumuzun içinde kapıdan kovsak bacadan giren reklamlarla, bize her gün bir şeyler satmaya çalışan markalarla mücadele ediyoruz.


Ve biz bu kadar mücadele içinde olmamıza rağmen bıkmadan usanmadan Büyük Patron için çalışmaya devam ediyoruz. Bu bedava çalışma azmimizi birkaç araştırma raporuyla desteklemek isterim: Salman Aslam’ın 2 Şubat 2020 tarihinde yayımladığı araştırma raporunda “Facebook’a her 60 saniyede bir 400 yeni kullanıcı giriş yapıyor, 317.000 durum güncellemesi, 147.000 adet fotoğraf ve 54.000 adet bağlantı paylaşılıyor.” yazıyor. Bu veriler hani şu artık ölüyor dediğimiz Facebook’un güncel verileri.


Mary Lister’ın 26 Ağustos 2019 tarihli raporunu okuduğumda şu veriyle karşılaştım: “Instagram’a günlük olarak 95 milyon fotoğraf ve video yükleniyor.”. Bakın bu veri 2019’a ait, daha güncelini bulamadığım için bu veriyi paylaştım sizinle ama 2020’de hayatımıza giren pandemiyi de düşündüğümüzde, mobil cihazlarla geçirdiğimiz zamanın ne kadar arttığını tahmin etmek zor olmasa gerek.


YouTube için de bir veri paylaşıp bitireyim: James Hale 7 Mayıs 2019’da yayımladığı araştırma raporunda “YouTube’da her dakika 500 saatten fazla içerik paylaşılıyor.” diyor.

Bu kadar fazla verinin paylaşıldığı bir dünyada, sizin isteklerinizin önünüze reklam olarak gelmesine şaşırmamalısınız.


"Sizin yarın ne isteyeceğinize bugün ben karar veriyorum."

Tüm insanlığın Büyük Patron için bu kadar çalışmasını gördükçe aklıma bir reklamcının hayatını konu alan “99 francs” isimli filmdeki replik geliyor: "Sizin yarın ne isteyeceğinize bugün ben karar veriyorum."


Modern dünyanın dijital kölelerinin “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sorusunu sorarken, Büyük Patron’un bizlerle ilgili her şeyi bildiğinden şüphesi olmasın.

Commentaires


Les commentaires ont été désactivés.
bottom of page