
İlk TV reklamı bundan 78 yıl önce yayımlandı ama reklamın insanın gelişim sürecindeki önemi çok daha eskilere dayanıyor. İnsan gelişiminde reklamın rolünün ne kadar önemli olduğuna dair bir tanım yapsam, hepimizin zihninde insan gelişimiyle reklamın ne alakası var gibi bir soru oluşur.
Reklam videolarının ortalama iki saniyede bir değişen görüntülerinin müzikle senkronizasyonu, bir çocuğun sabır süresine uygun olması çocuklarımızı ekrana bağlıyor.
Televizyon reklamının kendi iç gücü, Homo Sapiens’in 200 bin yıl önce olgunlaşmış ve bugüne kadar pek değişmemiş doğasıyla ilgiliydi. İnsanlık mağara duvarlarına çizdiği hayvan resimlerini bile mağaranın değişik yerlerinde durarak ve ses çıkararak anime etmiş yani canlandırmıştı. Hatta antropologların son keşfine göre bu ses oyunlarına ateşin yer değiştiren ışığını da katarak mağara duvarlarını neredeyse bir animasyon perdesine çevirmişti. Belki de bu yüzden çocuklarımızın reklam videoları karşısında kıpraşan görüntülere karşı büyük zaafı var. Zira çocuğun gelişimi insan gelişiminin adımlarını taklit eder.
Reklam videolarının ortalama iki saniyede bir değişen görüntülerinin müzikle senkronizasyonu, bir çocuğun sabır süresine uygun olması çocuklarımızı ekrana bağlıyor. Tıpkı mağara duvarlarının ilk insanı bağladığı gibi… Müzik destekli hareketli resimler, bizimle büyüyen ve gelişen bir arkadaş gibi hayatımızda. İşte bu nedenle reklamın iletişimdeki önemi neredeyse iki kavramı birbirinden ayıramayacak kadar büyük.
Ancak 1990’larda hayatımıza internet isminde bir kavram girdi. İnternetle birlikte hayatımızda çok şey değişti demek yanlış olur; çünkü değişen hayatımızdaki şeyler değil, hayatımızın ta kendisiydi!
Teknoloji ile hayat değişirken, iletişim de dijital dünyaya merhaba diyordu. Hemen küçük bir araştırma notuyla söylediklerimi destekleyeyim: Duke Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre 3 iletişimciden 2’si geçtiğimiz üç yıl içinde, geleneksel iletişim ve reklam bütçelerinin en az yüzde 30’unu dijital medyaya kaydırdığını açıklamıştı.
Büyük markaların ve şirketlerin sosyal medyaya ayırdıkları bütçeleri düşündüğümüzde sanırım geleneksel iletişim ve pazarlama anlayışımızı sorgulamamız gerekiyor. Teknolojinin geldiği seviye itibarıyla dijital dünya, sosyal medya kavramları o kadar çok alışageldiğimiz kavramlar haline geldi ki konuyla ilgili farkındalığımızı yitirdik.
Bizim nelerden hoşlanacağımıza ya da nelerden nefret edeceğimize karar veriyorlar.
Dijital dünya hükümdarları, Web 1.0 ve Web 2.0 ile topladıkları verilerle Web 3.0’ı yarattı. Vaktiniz olduğunda Web 1, 2 ve 3.0 kavramlarını okumanızı öneririm. Web 3.0 ile birlikte reklam ve iletişimcilerin ortak görüşü artık şu oldu: Veri geleceğin petrolüdür.
Artık soft ortamlarda yaptığımız her hareketi kaydeden ve veriye dönüştüren sistemin içinde hepimiz birer işçiyiz. Bu verilerin lehimize mi yoksa aleyhimize mi kullanıldığı ya da kullanılacağı konusunu size bırakıyorum; ama şunu unutmamak lazım: internette yaptığınız her paylaşım, her üyelik kaydı ve her arama bilgileri, birilerinin veri havuzu için güncel veri olarak kaydediliyor.
Reklam, iletişim ve pazarlama insanlık tarihinden itibaren bizi yönlendiren ve algımızın yönetilmesini sağlayan çok güçlü faktörlerdir. İnternetle birlikte tüm markalar ve şirketler güncel verilerle geleceği belirlerken, bizim nelerden hoşlanacağımıza ya da nelerden nefret edeceğimize karar veriyorlar.
Umarım interneti ve sağladığı ayrıcalıkları kendi lehimize kullanıp, güzel bir gelecek oluştururuz.
Güzel bir gelecekte buluşmak dileğiyle…
Comments